SEVMEK YA DA SEVMEMEK - İbrahim BOZKURT

SEVMEK YA DA SEVMEMEK


Sevgi ve sevgisizlik,

Sevmek ya da sevmemek,

Gelişmişlik ile geri kalmışlık gibi bir tezat…

 

Aynı toplumda bir insan; sevgiyi bilip, kalbinde iyilik melekeleri taşırken, diğeri; kin ve nefret duyguları içinde yaşamayı tercih ediyor

Dahası; her iki insan tipi de aynı coğrafyada, aynı toplumun iki ferdi olarak hayatiyetlerini devam ettiriyorlar. Aynı havayı soluyan bu insanlar karşılıklı etkileşim içindeler.

 

“Sevgi” sözcüğü duyulunca, birliktelik, aşk, evlilik hazırlıkları v.b. anlaşılmamalıdır. “Sevgi” karşı insana duyulan hoşgörü, onu kabullenebilme, saygı duyabilme, haklarını kendi haklarını koruduğu gibi koruyabilme olarak çeşitlendirilebilir.

 

Toplumu oluşturan unsurların tümünün aynı özellikleri taşıyor olmaları mümkün olmadığı gibi onların eğitim düzeyleri, hayat şartları, ekonomileri, aile içi bağları da sonuç olarak sosyal hayatını etkileyen nedenler olarak sıralanabilir. 

 

Birey, kendini tartmayı/taşımayı bilen olmalıdır. Bunu bilinçli olarak yaşayabilen insanın bir başka kişiye kayıtsız/şartsız ve çıkarsız yaklaşması mümkün olur.

 

Sevgi melekelerini taşıyan birey, kin ve nefret söylemlerinde bulunmayacak, ikinci/üçüncü şahıslara da hep kendisine nasıl davranılmasını istiyorsa öyle davranacaktır.

 

Aile içi hayat paylaşımı elbette birinci derecede önemlidir. Toplum hayatının paylaşımı da öyle. Kendi çocuklarına ve eşine her türlü inceliği gösteren birinin zaten dışarıda çok “Şahin” biri olması beklenemez. Aksi bir durum şahsın kişiliğiyle ilgili psikolojik bozukluk olarak tahlil edilebilir. Bu ihtimali de göz ardı etmemek gerekir. Sosyal hayatı başaralı, “Nezih” bir kişinin aile içi ilişkilerinin de yumuşak, sevgiye dayanan bir yapıda olması beklenir. Baba ya da anne olarak cinsiyetinin getirdiği tüm özellikleri sevgi üzerine inşa etmiş olması kaçınılmaz görülür. Aksi, yine şahısın kişiliğiyle ilgilidir ve psikolojik analiz gerekir.

 

İyilik ile kötülüğü karıştıranlar toplumda öne çıkıyorlar. Bunların aile içi ilişkilerinin ne olduğu geniş çalışmalar gerektiren bilimsel araştırmalarla anlaşılabilir. Toplumu düştüğü girdaptan çıkarabilmek adına sosyologların neler yaptığını düşünmüyor değilim. Tabi yapılan çalışmaları takip etme şansımız da yok denilebilir. Yalnız aynı mevzuda hazırlanmış yüzlerce yazıyı okumak mümkündür. Bütün buna rağmen, okumayan, okuduğunu anlayamayan veya anlamak istemeyen, “Ego” denilen anafor içinde yüzen insanlarımızın düştükleri girdaptan kurtulmaları için önce çıkmayı istemeleri gerekmektedir. Üzüntü veren o ki bu tür insanların konuyu akıllarından bile geçirmedikleri ortada, çözülmesi gereken “Sosyal yara” olarak durduğunu görüp üniversitelerin önemli kaynak ayıran araştırmalara yönelmeleri vakti de geçmektedir.

 

Nasıl ruh hali olduğu bilinmeyen insanların yüzergezer yaşantıları, rastgele çiçek arayan arıların arayışları misali çıkar peşinde oldukları toplumumuzda maalesef bu yara daha uzun süre kangrenleşerek devam edecek görünmektedir.

 

 Bazılarının iyilik nedir? Kötülük nedir? Sevgi nedir? Nasıl gösterilir? Sorularının cevaplarını ömürleri boyunca hiç akıllarından geçirmedikleri de ortada bir problem yumağı olarak durmaktadır. Buna güzel bir örnektir ki üzüntü veren ve tanıklık ettiğim bir olayı aktarmak gerekirse; “Bir bey oturmuş iftar bekliyor. Bir muhtaç bayan yaklaşıp yardım istiyor. Tüm bunlara aheste adımlarla yürüdüğüm sırada tanık oluyorum. Eleştirel, argo sözlerle kadını kovan bey, aynı anda çevredekilerin tepkilerini üzerine çekiyor. İşte tam o sırada o alandan 20 metre kadar ileriden olup bitenleri izlediğimde o bey’in hastanelik edilene kadar dövüldüğüne tanık oluyorum.

 

Şimdi; kim ne yaptı?

İyilik ve kötülük…

Sevgi ve sevgisizlik…

Ya da başlarken dediğimiz gibi; gelişmişlik ya da geri kalmışlık…

 

Yardıma muhtaç bir kadın, onu kovan ve sevgi göstermesini bilmeyen bir yetişkin.

 

Sen o kadına böyle davranamazsın deyip, kadına iyilik yapmak isteyen ama bunun yerine o insanı darp eden bir grup insan…

 

Hakikaten anaforu görebiliyor muyuz?

 

Açılan girdap ne kadar çıkılmaz olmuş?

 

Bir anda oradaki insanları duygularıyla birlikte yutmuş bir girdap…

 

Sevgi, Yüce Yaratıcı Allah’ ın bahşettiği, (Bana göre) herkese eşit dağıttığı insanî bir değerdir. Her insan da onu oluşan kişiliğince kullanabiliyor. Bazen yüzüne gözüne bulaştırıyor.

 

Lütfen; bu yazıyı okuyan okuyucum bu gün aile içi ya da dışında ikili ilişkilerin gerektirdiği nezaket içinde bir ya da daha fazla kişiye kendisini sevdiğinizi söyleyebilir misiniz?

 

Sevgi Allah içindir.

 

Karşılığını ancak o verir.

 

Sevdiğinizi söylediğiniz kişinin memnuniyeti ise; dünyaya bedeldir.

 

 

YAZIYI PAYLAŞ!

YAZARIN SON 5 YAZISI
31May

SEVMEK YA DA SEVMEMEK